"tüm"
- Atilla Kaan
- 21 Haz
- 1 dakikada okunur
Samimiyeti şüpheli hayallerin çıkmaz sokaklarında yakaladım gün doğumunu. Issızlaşamadım yeteri kadar, rüzgâr yalnızlaştırırken ruhumu.
Tümden aşağı ararken yolumu, kapatmış kusurları nâmevcudiyet örtüsü. Parçalanmış parçalarım, dağılmışlar açık denizde.
Kusursuzluğun ufuk çizgisinden kopan hislerin dalgaları, uzaklardan akıp geliyor kumsalıma. Dalgalardan atlamaca oynuyorum, anılarımla beraber.
Ve kullanmayı düşündüğüm kelimelerin anlamlarını yitirişi, beni olmadığım benliklerden çıkan anlatımlara sürüklüyor.

Kurduğum evrenin opak karakterleri ara sıra gözüme çarpıyor bu tarz durumlarda;
Geçip gidiyorlar sonuçta içinden, ıslanma korkuları yok.
Benim de korkum yok sanıyorum, vücudumun yarısı denizin içinde hâlihazırda.
Durumu sorgulama anımda soyutluktan somutluğa alelade bir geçki çalıyor kulaklarımda, asma kalış derler buna, segâh olabilir mi?
Hayatı beş yatay çizginin arasındaki rastgele noktalardan okuyup işlemek, o geçkiye amaç mı veriyor? “Uyan artık,” dercesine.
Neyse… Kendimi olmadığım benliklerden çıkan anlatımlarla ifade etmek anca bu kadar oluyor. Ama bir yerde yanılıyorum, ki herkes yapıyor bunu kendine. İçinde olup biten her şey senin, sensin, benim; ayrıştırmanın bir manası yok uğraşmayalım bu kadar değil mi?
Tüme varana kadar sabahı karşıladım, söz konusu “tüm”, iki içkinin ucunda, halsiz ruhumun kurduğu bahaneydi sanki.
Uğraşmanın bahanesi, yaşama amacı belki…
Yorumlar